5 Aralık 2008 Cuma

Divan-ı Hümayun

Padişahın elinde bulundurduğu yasama, yürütme ve yargı güçlerinin uygulanabilmesi için, yönetim merkezinde bir Divan oluşturulmuştur. Divan geleneği Orta Doğu ülkelerinde Sasanilerden bu yana görülmektedir. Sasani kaynaklı bu merkez yönetim birimini, çeşitli İslam Devletlerinden sonra Türkler de kabul etmiştir. Osmanlılar, Divan teşkilatını Selçuklulardan alıp uygulamışlardır.
Osmanlılar, divana Divan-ı Humayun adını vermişlerdir. Divan, padişahın tekelinde bulunan yasama, yürütme ve yargı güçlerinin uygulama aracıdır. Yargı ve yönetim(yürütme) de en üst kurumdur. Divan-ı Humayun’a bu görevlerin yüklenmesi, merkezi yönetim anlayışının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bu bakımdan, Osmanlı yönetiminde divanın büyük önemi vardır. Ülkenin en uzak köşesindeki reaya da divana ulaşabilmektedir. Halk, şikayetini bizzat veya bölgesinin kadısı aracılığıyla yapabilmektedir. Haksızlığa uğrayan, zulüm gören, mahalli adli teşkilat tarafından aleyhine karar verilen hangi, din ve ırka mensup olursa olsun herkes hakkını buradan arayabilirdi.

a). Kuruluşu
Osmanlı Devleti’nin kuluşuş döneminde divan, padişahın başkanlığında toplanırdı. Fatih Sultan Mehmedin çıkardığı bir kanunnameyle (1475) padişahlar, başkanlık etmekten çekildiler.Yerlerine sadrazamnlar başkanlık etmeye başladılar. Divanda şu üyeler yer alırdı:
-Kubbealtı vezirleri: Birinci Veizr sadrazam olmak üzere rütbelerine göre sıralanırdılar. 5-8 Veizrden meydana gelirdi.
-Nişancı
-Kazaskerler
-Kaptan-ı Derya: (Vezir rütbesi olan ve toplantı sırasında merkezde bulunan kaptan paşa).
-Yeniçeri ağası
-Defterdarlar
-Sadaret Kethüdası (İçişleri Bakanı)
-Reisülküttap
Divan üyeleri, kanun gereği oturarak konulan müzakere ederlerdi. Teknik ve birokratik hizmetleri görenler ayakta beklemek mecburiyetindeydi. Divan-ı Humayün üyeleri düşüncelerini, serbestçe belirtirlerdi. Dış politika gibi öbemli kararlar, Padişah’ın onayından sonra yürürlüğe girerdi. Diğer kararlar divanın kararı ile kesinleşirdi. Bu durumda divan, Padişah’ın yetkisinde bulunan yasama, yürütme ve yargı işlerinden en yetkili ikinci devlet organı olmaktadır. Çok önemli ve acele konularda divan padişahın başkanlığında toplanırdı. Padişahın huzurunda oturulmayacağı için divan üyeleri ayakta müzakereye katıldığından bu divana Ayak Divanı adı verilmiştir. Divan-ı Humayün’da, devletin üç kuvvetinin bir denge meydana getirecek şekilde temsil ettirildiği görülmektedir. Seyfiye, ilmiye ve kalemiye sınıflarının divanda temsil şekli divanın yapısını meydana getirir. Söz konusu sınıfların arasında yatay geçiş yapmak praktikte imkansız gibiydi. Çünkü, her sınıf ayrı amaca göre yetiştirilmiş, o alan için gereken bilgi ve tecrübe ile donatılmıştı. Seyfiye sınıfı için liyakat esastı. Türkçe bilimleri yeterliydi. Öğrenim durumları okadar önemli görülmezdi. Fakat, diğer kollar için öğrenim ve yabancı dil ( Arapça, Farsça) mutlaka aranırdı. Öğrenimi olmayan sadrazam olabilir, fakat medresenin yüksek kısmından mezun olmayan en küçük bir kadılığa bile getirilemezdi. İlmiye ve kalemiye sınıfının çoğunluğu Türk asıllıydı. İlmiye sınıfı mensubu yargılanmadan cezaya çarptırılamazdı. Ancak, kul taifesi denen örf mensubu (seyfiye) hakkında, mahkemede yargılanmadan padişah veya onun yetkisini kullananlar tarafından ceza verilebilirdi.

b). Yapısı

Seyfiye (Ümera, Ehl-i Örf) Padişahın yürütme gücünün uygulayıcılarıdır. Padişahın yürütme alanı için koyduğu kanunlara örf denildiği için ehl-i örf, kılıç (silah) taşıma yetkisine sahip oldukları için seyfiye, buyurma yetkisi bulunduğu için ümera gibi isimlerle anılmıştır. Bu kolun en büyüğü Vezir-i Azam (Kanuniden itibaren Sadrazam)dı. Seyfiye sınıfını divanda vezirler temsil ederdi. Sadrazam, hem divanda başkanlık ederdi hemde padişahın mutlak vekili idi. Veizr, beylerbeyi, sancak beyi, kapı kulu ve tımarlı sipahiler seyfiye sınıfını meydana getirirdi. Padişahın yürütme gücünü uygulayan seyfiyenin yönetim ve askerlik olmak üzere iki önemli görevi bulunmaktadır.

Yönetim Görevi
Osmanlı Devleti’nde yönetim görevini üstlenenlere askeri denmiştir. Bunlar, kendilerini temsil eden dşvan üyesinin teklifi ile Divan-ı Humayun tarafından görevlendirildi. Buna berat adı verildi. Beratlı olanların reayadan farkı, vergi mükellifi olmamalıdır. Seyfiyeden olup yönetim birimini başında bulunanlara paşa veya bey ünvanı verilmiştir. Seyfiye mensubu yöneticiler, kadıların hükümlerine göre hareket etmek mecburiyetindeydi.

Askerlik Görevi
Osmanlı Devleti, konumu ve işlevi bakımlarından dünyanın en güçlü ve gelişmiş ordusunu beslemek mecburiyetindeydi. Ordunun eğitimine önem verilirdi. Eğitimde yaralanma ve sakatlanma olması tabi karşılanırdı. Ancak, bunların sosyal güvenlikleri sağlanırdı. Ordu mensupları itaatkar, dayanıklı ve sabırlı olmak mecburiyetindeydi. Nefer donanımı hafifti. Dünyanın en hızlı hareket eden ordusu idi. Son derece disiplinliydi. Fakat, her asker, rütbesi ne olursa olsun, iradesini kullanırdı. Osmanlı silahlı kuvvetleri, kara ordusuagırlıklı olmak üzere teşkilatlanmıştı. Ancak, zamanla deniz kuvvetleri (Donanmayı Hümayun) son derece önem kazanmıştır.